Bursa Ulu Camii

Bursa Ulu Camii

Bursa Ulu Camii

Bursa, ulu mabedler şehridir. Selâtin kubbeler yükselir Bursa’nın yeşil zemininden mavi gökyüzüne… Şanlı maziye mührünü vuran ecdâd, gelecek zamanların saatini kurmuştur sanki onların derunî ikliminde. Yedi iklime renk versin diye kurulmuş otağlardır onlar…

Bursa’nın altın kubbelerini tek tek saymakla bitirebilir miyiz? Fakat, adlan saltanatla anılanlan hatırlamadan geçmeyelim: Orhan Camii (1339), I. Murad (Hudavendigâr) Camii (1366-85), Yıldırım Bayezid Camii (1390-95), Ulucami( 1396-99), Yeşil Camii (1419-24) ve Muradiye (2. Murad) (1425-26) Camii…

Bu camilerin hemen her biri, kendilerine has özellikleriyle her daim dikkatlere takdim edilmelidir.

Güzide rivayetler…

“Niğbolu Muharebesi’ni kazanırsam, Bursada yirmi cami yaptıracağım.” Bu cümleyi telaffuz eden Yıldınm Bayezid, zafer için Allah’a niyazda bulunmayı da ihmal etmemiştir Muzaffer bir komutan olarak Niğbolu’dan dönünce, yirmi tane cami yaptırmanın imkânsızlıklarıyla karşılaşır. Ve çareler aramaya başlar…

Çok şükretmelidir ki, onun zor zamanlarında imdadına yetişen âlim ve arif bir damadı vardır: Emir Sultan hazretleri… Ayrı ayrı yirmi cami yaptırmak yerine, yirmi kubbeli bir cami kefaret için kâfidir Fakat bu kez başka bir dert başlar: Camii nereye yapılacaktır? Emir Buhârî yine devrededir Zira, rüyasında bir arazi kendisine işaret edilmiştir.

Fakat, bir başka mesele daha vardır halledilecek. Şöyle ki, camiinin inşa edileceği arazi içinde yaşlı bir kadının arsası vardır ve o mülkünü vermek istemez. Fakat, devrin kadısının verdiği fetva ile
istimlâk edilen arsa, cami sahası içine alınır Tabii ki bir şartla: Burada namaz kılınamayacağı için, arsanın yeri şadırvan olacaktır Bursada Dinî Hayat adlı kitabında Bayram Sarıcan bu konuda bir
menkıbe anlatır: Kadın korkunç bir rüya görmüştür. Rüyasında kıyamet kopmuştur ve kendisi Peygamberin sancağı altına girememektedir. Ümitsizlik içinde kıvranırken bir pîr-i fânî kendisini uyanr ve camii için kendisinden istenen arsayı bağışlamasını tavsiye eder. işte, Ulucami’yi diğer camilerden ayıran şadırvanın varlık sebebi böyle anlatılır.

Cami-i Kebirin, bugünkü adıyla Ulucami’nin yapılışı, gerçek veya menkıbe, böylesi olaylara dayandmlır. Müslüman ahalinin yaşanmış bir vaka olarak kabul ettiği bu anlatımlar; sahih kaynakların verdiği bilgilerle de desteklenir.

Camide İlk Namaz

Ulucami’nin ilk imamlığını Somuncu Baba’nın (Şeyh Hamıd) yaptığı kaydedilir. Bu konuyu rivayetler şöyle anlatır: Camiinin açılışı ve ilk Cuma namazının ikamesi için Yıldınm Bayezid, Molla Fenâıfyi davet eder Fakat Molla Fenârî padişahın teveccühüne teşekkür eder ve bu iş için en uygun kişinin Emir Buhârî (Emir Sultan) olduğunu söyler. Yıldırım Bayezid bu kez Emir Sultan’a: “Evlâdım, Cuma namazı ve açılış merasiminin tarafınızca yapılması isteniyor” der Buhârî Hazretleri ise: “Hayır, hayır; bu iş için en uygun şahsiyet Şeyh Hamid Hazretleridir” diyecektir O gün, büyük zatların ve Bursa halkının iştiraki ve Somuncu Baba’nın cami kürsüsünden yaptığı vaaz ile Ulucami açılmıştır. Bu arada, Mevlid şairi Süleyman Çelebi deYıldırım Bayezid’in “Divân İmamıyken, Ulucami’nin imamlığına getirilmiş ve 1421 tarihinde vefat edinceye kadar bu görevine devam etmiştir.

Mimarî özellikleri…

Evliya Çelebi’nin “Bursa’nın Ayasofyası” olarak andığı Ulucami’nin temelleri 1396’da atılmış ve yapımı 1399’da tamamlanmıştır. Yıldırım Bayezid tarafından Niğbolu Zaferi’nin ganimetleriyle inşaa ettirildiği bilinen bu muazzam abide, ülkemizin şaheserleri arasındadır. Ulucami’nin azameti, başta onun mimarî özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Mimarının Ali Neccar olduğu söylenen Ulucami’nin, Türk-islâm sanat eserleri arasında çok önemli bir yeri vardır Mimarî bakımdan ilk plân tipinin, tipik bir özelliğini taşımaktadır. Selçuklular dönemi boyunca Horasan’dan başlayarak Anadolu’nun batısında 15. yüzyılın ilk yansına kadar uygulanan bir geleneğin devamıdır. Aynı devrin eseri olan Edirne’deki Eski Cami de Ulucami’yle benzerlik gösterir.

Ulucami, dört köşeli on iki ayağın taşıdığı yirmi kubbesi, kubbeleri birbirine bağlayan otuz bir adet kemeri ile orijinal bir yapıdır. Ortadaki kubbenin üstü açıktır ve bu kubbenin altında, hikâyesine yukanda kısaca değindiğimiz havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunmaktadır.

Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından klâsikTürk camilerinin en büyüğüdür Camiin dış duvarları kuzey-batı yönüne göre 56, doğu-batı yönüne göre 68 metredir, Bu arada, I950’de yazdığı Ulucami adlı kitabında Kâzım Baykal, caminin iç alanını 3143,25 m2 olarak belirtmiştir (Bazı kaynaklarda 2215 m2 din). Bu haliyle Ulucami, sekiz bin kişinin aynı anda namaz kılmasına imkân tanımaktadır.

Ulucami’nin duvarları oldukça kalındır. Kalınlık en az iki metre hatta bazı yerlerde daha fazladır. Mihrab ve kapılann yer aldığı kemer açıklıklanndaki duvarlar hariç, her kubbenin aksına tesadüf eden duvarda, altta aydınlatma ve havalandırma işlevi görecek ve üstte, kemeri ortalayacak şekilde kafa pencere denilen pencereler açılmıştır. Caminin üç cephesinde dört kapısı vardır Birisi, doğu yönündeki hünkâr mahfilinin yanında olup, bugün maalesef ortada yoktur, ikinci kapı da doğudadır ve çift kanatlıdır Üçüncü kapı kuzeyde olup, avluya açılmaktadır. Tahtadan yapılmış çift
kanatlıdır. Dördüncü kapı Batı tarafındadır ve tahtadan mamuldür. Kapıların hepsinin iç kısım zeminleri mermer; üstleri ise ahşap ve kurşun örtülüdür.

Ulucami’nin kuzey yönündeki köşelerde, birer şerefeli iki yüksek minare yer almaktadır Minarelerin külahları vaktiyle ahşap ve üstü kurşun örtülüyken, 1889’da çıkan yangından sonra kagir olarak tamir edilmiştir. Bunlardan batıdaki minarenin içi çift yolludurYollardan birisi cami içine, diğeri ise cami avlusuna açılır Camii kubbelerine de bu minareden açılan kapı ve ona eklenmiş merdiven ile çıkılır…

Güzel sanatlar sergisi…

Ulucami, namazlanmızı huşu içinde ikâme edebilmemiz için mükemmel bir mekân olduğu kadar iç donanım unsurlarının sunduğu estetik zevkler bakımından da yüksek kıymete haizdir. Bu unsurlar arasında yer alan Ulucami’nin mihrabı, devrinin özelliklerini açıkça sergileyen eserlerden biridir Bugün de eski karakterini muhafaza etmekte olan mihrab altın yaldız ve boyalarla süslü olup, çevresinde âyetler yazılıdır.

Mihrabın sağında bulunan minber, Selçuklu üslûbunda yapılmış bir eserdir Abanozdan ve çivisiz olarak yapılan, gayet ince bir sanat eseri olarak işlenen, kabartma tarzında kıvrak dallarla süslenmiş minberin, dünyada başka bir eşi yoktur. Hayranlık duygularımızı tahrik eden bu sanat şaheserini, Mehmed bin Abdülaziz Dakîva’nın yaptığı sağ yanındaki imzadan tespit edilmiştir. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca,”Yıldınm Bayezid Han tarafından hicrî 804 yılında yaptırılmıştır” ibaresi yer almaktadır. Bu arada, yakın zamanlarda yapılan yorumlara göre, minberin doğu cephesindeki kabartmalar, güneş sistemini sembolize etmektedir.

Camiin güney-doğu köşesinde padişah için yapılmış sade bir mahfel bulunmaktadır Alt kısmı camekân ile çevrilmiş olup, kütüphane olarak kullanıldığı belirtilmektedir Sekiz direk üzerine oturtulmuş, ceviz ağacından yapılı, sade ve zarif bir ustalık eseri olan “Müezzin Mahfili” 1549 tarihinde yapılmıştır Camiin yuvarlak ve yekpare yapılmış olan taş kürsüsünün ise I 815’de yapıldığı ileri sürülmektedir.

Ulucami’yi sanat bakımından mümtaz kılan bir başka husus, içindeki hüsn-i hatlardır Bu bakımdan dünyanın en büyük hat sanatları müzesi olarak anılmaktadır Kâzım Baykal’ın I950’de verdiği bilgilere göre, cami içerisinde kırk küsur değişik yazı stiliyle oluşturulmuş, duvarlara yazılı 87 levha hâlinde 105 şaheser hat olmalıdır Bu hatlann bir kısmının altında imza ve tarih, bazılarının sadece tarih veya imza bulunmakta, bir kısmında ise ne tarih, ne de imza yer almaktadır.

Kuşkusuz bugün bazı hatlar yerinde değildir. Özellikle levha hüsn-i hatlar, çeşitli sebeplerle, özellikle de çalınma ihtimaline karşı, yerlerinden indirilerek önce kıble tarafındaki dolaplarda korumaya alınmış, 1989 yılında ise.Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından istanbul.Vakıflar Hat Sanatları Müzesi’ne gönderilmiştir Bugün Ulucami’de irili ufaklı sadece yirmi yedi levha bulunmaktadır. Seksen beş levha ise söz konusu müzeye gönderilmiştir Ulucami’nin hatlan 1854’de yaşanan depremde zarar görmüştür. Bununla birlikte Abdülmecid tarafından görevlendirilen hattat Şefik Bey ile Abdulfettah Efendi’nin çalışmalanyla tamir edilip, yenilerinin de ilave edilmesiyle muhteşem koleksiyon ortaya çıkarılmıştır; Ulucami’de mevcut olan hatlar, Zafer ihtiyarın Bir Hüsnühat Sergisi: Bursa Ulu Cami adlı kitabında fotoğrafları, okunuşları, anlamları, yazılış tarihleri, hattatları ile tanıtılmaktadır.

Ulucami’ye zenginlik veren diğer unsurlar arasında, Yavuz Sultan Selim zamanında getirilen Kabe’nin örtüsü ile mihrabın sol tarafında asılı bulunan ve cami içerisindeki birçok hattın yazıldığı kalem yer almaktadır.

Ulucami’nin başına gelenler…

Tarihî seyri içinde Ulucami çeşitli sıkıntılara maruz kalmış, deprem, yangın, lodos ve istilâlarla büyük zararlar görmüştür. Sözgelimi, Moğol orduları Bursa’yı işgal ettiği zaman, ulu mabet ahır olarak kullanılmıştır işgal ordusu ayrılırken ise camiyi yakmıştır Aynı şekilde beylikler dönemindeki iç savaşlar da camiin zarar görmesine yol açmıştır.

1854’de vuku bulan deprem, caminin on sekiz kubbesinin yıkılmasına yol açmış, ancak mihrab ve batı minaresinin bulunduğu kubbeler kalmıştır. Depremle birlikte çıkan yangın da zararın artmasına yol açmıştır 1889 yangınında da zarar gören cami, 1958’de çıkan yangında kurtarılmış ise de bahçe donanımlarından olan şadırvanlarını kaybetmiştir.

Belirttiğimiz ve benzer tarzdaki diğer olumsuz etkenler, Ulucami’nin pek çok özelliğinin yok olmasına sebep olmuştur. Bugün artık bulunmayan hünkar mahfili ve kapısı, bahçesinin ve medreselerinin ortadan kaldınlması bunlardan bazılandır.

Bitirirken…

“Yıldırım’ın Huzurunda” adlı hikâyesinde, Nurettin Topçu şöyle yazmıştır:

“Bursa’nın, sanki ebedî sükûn içinde, yaradılışın ilk günündeki hayâlini muhafaza eden ve beni her adımımda o ilk yaratılış gününün anlatılmaz sevinciyle yıkayan havasını incitmekten korka korka Ulucami’nin tâ yanına yürüdüm. Kapının dışındaki basamakların yanında bulunan muslukta abdest aldım. Yarı aydınlıkta parıldayan su ile vücûdumu, içerimde yaratıcı bir nûr gibi dolaşan gözyaşlarımla benliğimi yıkadım. Dünyanın ilk abdestini alıyor gibiydim; o kadar sevinçli idim. Ulucami sanki kovulduğum cennetti; şimdi beni affedip alıyordu. O, Allah evinin kapısı mıydı? Sevginin sunduğu anlaşılmaz bir cesaretle Allah’a açılan iç kapıya, mihraba kadar ilerledim. Mihrabın yanı başında küçücük bir saf hâlinde namaz kılındı.”

NurettinTopçu’nun duyduğu hazzı asırlar öncesinde Ulucami’de müezzinlik yapan Üftade hazretleri şu beyitle müjdelemiştir: “Ey Ulucami, ey uluların cem olduğu yer / Gece ve gündüz seni ziyaret edene ne mutlu”… Kuşkusuz, Ulucami’ye yolu düşenler büyük bir manevî huzur duyacaktır Çünkü onun manevî iklimi insanı sarıp sarmalar, kuşatıverin Şu halde, mutluluğun kapısı işaret edilmiştir: Bursa Ulucami’de, bir namaz vakti, görüşmek dileğiyle…

Bursa Ulu Camii’ye Nasıl Gidilir?

YORUM YAP